İslam dinine göre mübarek gün ve geceleri kapsayan Recep ve Şaban aylarından sonra üç ayların sonuncusu olan Ramazan ayına kavuşulur.Ramazan ayı İslam'ın beş temel şartından biri olan oruç ibadetine ve mübarek Kadir Gece'sine ev sahipliği yapması bakımından çok önemli ve bereketli bir aydır. Ayrıca Ramazan ayında yapılan hayır hasenat işlerinin ve sosyal sorumlulukların ciddi oranda artması ve fakir ve düşkünün en çok hatırlanıldığı ay olması hasebiyle de ile İslam toplumlarında mühim bir yere sahiptir.
Özel anlamı itibariyle bu aya mahsus gelenekler ve düzenli yapılan işler çeşitli İslam ülkelerinde kendini göstermektedir. Tarih boyunca İslamiyet bayrağını gururla taşıyan en önemli devletlerden biri olan osmanlı Devleti'nde de Ramazan ayında ön plana çıkan bazı alışkanlıklar mevcuttu. Bu geleneklerden bazılarına şu örnekleri verebiliriz:
Ramazan'ı Kadılar Belirlerdi: Günümüzdeki gibi gelişmiş teknikler olmadığı için Osmanlı döneminde Ramazan'ı zamanın ilim adamları olan kadılar belirliyordu. Ramazan Ayı'nın gelmesi, ayın doğuşuna bağlıydı. Ayı takip eden kadılar, yüksek tepelere çıkıp gözlem yaparak Ramazan Ayı'nın gelişi haberdar ederdi. Haberi müjdeleyenler ödüllendirilirdi.
Diş Kirası: Zenginlerin ev ve konaklarında verdikleri yemeklerde misafirlerden başka fakir halk için de sofra kurulurdu. Gelenler geri çevrilmezdi. Bu kişiler ücretsiz bir şekilde iftar yaptıkları gibi üstüne gümüş yüzük ve kehribar tespih gibi hediyelerle uğurlanırdı. Bunun sebebi sofraya teşrif edip ev sahibine sevap kazandırmaları idi.
Zimem Defteri: Zimem defterinin günümüzdeki karşılığına veresiye defteri diyebiliriz. Zengin olan kişiler bir esnaf dükkanına girip defterden rastgele bir ya da birkaç kişi seçerek borçlarını kapatırdı. Bu sayede ödemeyi yapan kişinin sevap kazanması umulurken hem borçlunun hem de alacaklının ihtiyacı karşılanmış oluyordu.
Narh Defteri: Ramazan ayında halkın çıkarlarını korumak için özellikle gıda maddelerine devlet tarafından bir narh belirleniyordu yani yüksek fiyatları önlemek için devlet tarafından fiyat sabitlemesi getiriliyordu. Fiyatların belgelendiği bu deftere narh defteri deniyordu. Esnaf bu konuda bilgilendirilerek Ramazan ayında da rahat alışveriş sağlanıyordu.
Çocukların Orucu: İlk defa oruç tutan çocuklara hem teşvik hem de ödül olarak hediyeler verilirdi. Henüz tam gün oruç tutamayacak çocuklar ise orucu öğrenmeleri ve oruca alışmaları için öğle vaktine kadar oruç tutarlardı. Buna "tekne orucu" denirdi. Bu geleneğe günümüzde de şahit olabiliriz.
Arife Çiçeği: 'Arife Çiçeği' kavramı; bayramdan birkaç gün önce yapılan alışverişin ardından çocukların sabırsızlanarak giysilerini bayramdan bir gün önce, yani Arife günü, giyerek dolaşması olarak tanımlanırdı.
Ramazanın Etkinlikleri: Ramazanın on beşinden sonra Bayezid, Fatih ve Hırka-i Şerif gibi selatin camilerinin avlusunda kurulan sergiler, teravih namazları, mahyalar, kandiller, top atışları, mukabeleler, Hırka-i Saadet ziyaretleri İstanbul'un göze çarpan özelliklerindendi. Bunlara ek olarak Karagöz, meddah, ortaoyunları gibi eğlenceler de düzenlenirdi.
Paylaşma Ayı: İhtiyaç sahiplerinin en çok gözetildiği bu ayda ekmek, pirinç, yağ, et, bal, arpa, kahve, nohut ve pamuk gibi erzak ve eşyalar dağıtılırdı.
YAZ TATİLİ, ÜÇ AYLARDA OLURDU
Osmanlı Devleti’nde okullara medrese adı verilmekteydi ve medreseler yaz tatillerine üç aylarda çıkarlardı. Bu tatillerde, seçilmiş olan öğrenciler, hem kendi bilgilerini pekiştirmek hem de dini konularda halkı aydınlatmak adına Devlet’in farklı bölgelerine giderlerdi. Bu sisteme o zamanlar “cerre çıkmak” adı verilirdi. Anlaşılacağı üzere günümüzde bu sistem “yaz staj eğitimi/summer intern” benzeri bir sistemdir.
İFTAR VAKİTLERİNDE KAPILAR AÇIK TUTULURDU
Osmanlı’da halk, eşe-dosta ve tanımadığı diğer insanlara iftar vermek için çırpınır dururdu ve bunu büyük ibadet olarak kabul ederlerdi. Bu yüzden de iftar vakitlerinde evlerinin kapılarını açarlardı. Aynı kalplerinin kapılarını açtıkları gibi. Böylece yemek ihtiyacı olan, yolda kalan insanlar istediği eve girer ve yemek yerdi. Yemek yemek için evine gelen kişiye ev sahibi kim olduğunu bile sormazdı. Günümüzde belediyeler ve çeşitli hayırseverler, iftar çadırları kurarak bu geleneği devam ettirmektedirler.
İftarın ardından ise ev sahibi, gelen misafire “diş kirası” adı ile hediyeler sunardı. Özellikle konuk, ekonomik açıdan zor durumda ise kadife keseler içinde altın ve gümüş akçeler verilirdi. Bunun amacı ise kişinin duasını kazanarak sevap kazanmaktı.
HIRKA-İ SAADET MERASİMİ
Ramazan ayının 12. günü Osmanlı’da son derece büyük bir öneme sahipti. Kutsal emanetlerin bulunduğu Has Oda, temizlenir ve gül suyu ile yıkanırdı. Ardından öd ağacı (ud enstrümanına adını veren ve udun hammaddesi olan ağaç) ve amber yakılırdı. Devletin ileri gelenlerinin hazır bulunduğu törende, Padişah tarafından gümüş sandukanın içinden hırka-i saadet çıkartılırdı.
YAŞAM DURURDU
Osmanlı döneminde, Ramazan ayında gündüzleri adeta sokaklar boşalırdı. İnsanlar gündüzleri uyur, akşamları ise hem çalışır hem de eğlenirdi. İftar ile sahur arasında ortaoyunu, meddah, karagöz gibi oyunlar izlenirdi. Geceleri insanları sahura kaldırmak için Ramazan davulcuları görev başında olurdu, davul çalıp mani söylerlerdi.Yani Ramazan Ayı Osmanlı’da festival tadında geçerdi.